Logo
tr

TR

bg

BG

en

EN

Türkiye’de Bulgar Cemaati

Türkiye’de Bulgar Cemaati

İstanbul’daki en eski Bulgar yerleşimi  daha 7. yyılın ilk çeyreğinde başlamıştır.Doğu Roma ile ilişkilerini güçlendiren ve Hristiyanlığı benimseyen Büyük Bulgaristan Hanı Kubrat, aynı zamanda burada ilk yerleşik Bulgar kolonisinin oluşmasına sebep olmuştur.

9.yyılda uzun sure Istanbul’da kalan Bulgar Prensi, gelecekteki Bulgar kralı Simeon burada sayısı küçümsenmeyecek maiyetiyle beraber kalmış ve Magnaura Yüksek okulunda eğitim almıştır.Aynı dönemlerde kalabalık bir Bulgar kolonisinin Istanbul’da yaşadığına dair Doğu Roma kaynakları bahsetmektedir.

11.yyılda, ilk Bulgar Krallığının varlığına Doğu Roma Imparatorluğu tarafından son verilmesini takiben, son Bulgar Kralı Samuil’in ailesinin bir kısmı, yanlarında maiyetleriyle beraber Istanbul’a yerleşmiş, Bizans Hanedanları Kantakuzen, Ducas, Komnen, Lascaris ve Paleolog aileleri ile karışmışlardır.

Doğu Roma İmparatorluğu döneminde Istanbul’a yerleşmiş Bulgarlar hakkında bilgiler, yukarıda sayılan hanedan ailelerinin hatıralarında zikredilmektedir, ancak yerleşim konusunda konusunda fazlaca bir bilgi günümüze ulaşmamıştır.

İstanbul’un Osmanlı egemenliğine geçişinden itibaren, İstanbul’da Bulgar nufusunun varlığı devam etmiştir.18 yyıla kadar İstanbul’a yolu düşen Avrupalı seyyahlar, Istanbul’daki Bulgarlardan, bahçıvan, esnaf, seyis, tüccar ve sezonluk işçi olarak bahsetmişlerdir.Bazı kaynaklarda da, Rum tebasından olduklarından ve Bulgar topraklarından gelip burada yaşadıklarından ve çalıştıklarından bahsedilmektedir.Rum tebasından oldukları, o dönem için sadece dini bir tanımdır ve Hristiyan Ortodoks dinine mensup olduklarını belirtmekten başka bir anlam taşımamaktadır.17. yyıl  da yaşamış olan, Ermeni asıllı Osmanlı tariçişi ve gezgini Eremya Çelebi Kömürciyan da, Yedikule semtindeki tüm bostanların sahip ve çalışanlarının Bulgar olduklarından bahsetmektedir. 

18 yyıl Bulgar kilise tarihinin ünlü simalarından, Vraça’lı Sofroniy, anılarında celep olan merhum babasının ve amcasının alacak verecek işlerini halletmek için Istanbul’a gittiğinden ve orada yerleşik  akrabaları ve hemşehrileri görüştüğünden söz etmektedir.

İstanbul’da sürekli ve daha kalabalık bir Bulgar yerleşmesi 18 y. yıl ortalarından itibaren artmaya başlar.Ekonomik zorluklar, ağır feodalite koşulları,  Kırcali ayaklanmaları, savaşlar, Kuzey Bulgaristan, Trakya ve Makedonya’da yaşayan Bulgarların, daha iyi geçim şartları peşinde, doğdukları toprakları terketmesine ve İstanbul’a yerleşmelerine yol açar.

İstanbul’a yerleşen Bulgarlar, esnaf, seyis, bahçıvan, tüccar, derici, kürkçü, abacı, fırıncı, sütçü, eskici, balıkçı, ahçı, terzi olarak ünlenirler.Aynı zamanda da mesleki örgütlenmelerini gerçekleştirirler.

1826 yılında, Yeniçeri Ocağının lağvedilip yerine  Asakir-I Mansuriye Muhammediye ordusunun kurulmasıyla, yeni kurulan ordunun giyecek ihtiyacının karşılanması amacıyla, Bulgar asıllı binlerce abacı ve terzi, Osmanlı Sultanı II. Mahmut tarafından, Istanbul’ a davet edilir.Bu dönemde çıkan Yunan ayaklanmaları da, Bulgarların, sadık millet olarak tercih edilmesine yol açar. 3 Kasım 1839 tarihli  Tanzimat Fermanı da, Osmanlı imparorluğunun diğer halkları gibi, Bulgarlara da, diğer haklarının yanında, daha fazla serbest dolaşım ve serbest çalışma hakkı verdiğinden, İstanbul’a eğitim, çalışma ve yerleşme amacıyla gelenlerin sayısı artar.

1850’li yıllarda, dönemin tarihçileri, Üstanbul’daki Bulgar nüfusunu 30.000 olarak belirtirler.                    

Bu sayıya sezonluk çalışma için gelen Bulgarlar dahil değildir.Bu sayının eklenmesiyle bazı tarihçiler toplam nüfusu 80.000 kişiye kadar çıkarırlar.

19 yyıl da, Istanbul’da aydın, eğitimli ve bilinçli bir Bulgar toplumunun varlığı, kısa zamanda bir Bulgar milli kültür bilincinin oluşmasına yol açacak, Istanbul’un Bulgar Kültürel uyanışının en önemli merkezlerinden biri olmasını sağlayacaktır.

Prens Stefan Bogoridi, Gavril Kırsteviç, Dragan Tsankov, İvan Bogorov, Dr. Hristo Stambolski, Tıpçileştov Kardeşler, Aleksander Ekzarh, Georgaki Çalıkov, Georgi Zolotoviç, Konstantin Veliçkov,   Georgi Sava Rakovski, Marko Balabanov, Stoyan Çomakov, Petko R. Slaveikov gibi sivil kişiler ve Neofit Bozveli, İlarion Makariopolski, Avksentiy Veleşki, Paisiy Plovdivski, Panaret Plovdivski, Parteniy Zografski, Antim I, Yosif I  gibi ruhaniler Bulgar  dini ve kültür uyanış idealinin temelini burada oluştururlar.İstanbul artık Bulgar aydınlanmasının, eğitiminin,  kültür bilinçlenmesinin, basınının merkezi olmuştur.Yeni dönem Bulgar tarihi buradan itibaren başlamıştır.

 

Prens Stefan Bogoridi, otoritesini ve etkisini kullanarak  Sultan Abdülmecit’ten İstanbul’da bir Bulgar Kilisesi kurulması için izin alır.  Hediye ettiği Fener semtindeki konak, zengin Bulgarların para yardımı ve gönüllülerin emeğiyle kilise olarak düzenlenir ve 9.10.1849 yılında kilise olarak kutsanır. Bir sene sonra, kilisenin karşısında, yine Prens Stefan Bogoridi’nin hediye ettiği arazi üzerinde Metoh binası inşa edilir. Bu binada 1857 yılında İstanbul’daki ilk Bulgar okulu,  Azizler Kiril ve Metodi okulu eğitime başlar, bu arada Metoh binası yurt, matbaa, dini eğitim gibi amaçlarla da kullanılır.Kültür faaliyetleri canlı bir şekilde yürütülür.20 adet Bulgarca gazete ve dergi burada basılır ve yayınlanır.Bazı ticaret ve kültür dernekleri kurulur ve bu binada faaliyetlerini yürütürler.






28 Şubat 1870 tarihli Sultan Abdülaziz tuğralı fermanla Bulgar Eksarhanesi kurulmuş olup, bu ferman Istanbul Bulgar Toplumunun varlığını resmi olarak tanımaktadır.    Ferman Bulgar Eksarhanesi adlı yeni bir Dini Kurum kurulmasını emreder, hem de Osmanlı topraklarındaki Bulgarların tek yetkili temsilcisinin Ekzarhlık kurumu  olduğunu belirtir.Durumdan hoşnut kalmayan Fener Rum Patrıkhanesi 1872 yılında Bulgar Eksarhanesi’ni şizmatik kilise ilan eder ve bu durum 1945 yılındaki iki dini kurum arasındaki barışma sürecine kadar devam eder.1945 yılındaki barış sürecinin ardından  Bulgar Eksarhlığının varlığı ortadan kaldırılarak yerine Sofya’da Bulgar Patrikhanesi kurulur.            

Bulgar aydınlanma döneminin kültür                                 merkezi olan Metoh binası 2016 yılında biten restorasyon çalışmaları sonucunda, uzun yıllar bulunduğu harap halinden kurtulmuş olup, bugün Istanbul Bulgar toplumunun geçmişinin sergilendiği bir bina müze haline dönüştürülmüştür ve bu amaçla halen günümüzde kullanılmaktadır. 

Eski ahşap kilisenin yerine inşa edilmiş görkemli demir Kilise Sveti  Stefan,  yaklaşık 7 yıllık bir restorasyon sürecinin ardından 7 Ocak 2018 yılında tekrar kutsanarak yeniden ibadete açılmıştır.

 İstanbul Bulgar Cemaati tarafından sahiplenmiş ve inşa edilmiş birçok bina  vardır. Ancak zamanla İstanbul’daki Bulgar nüfusun azalması ile farklı zamanlarda, farklı sebeplerle bu mülklerin bir kısmı  elden çıkmıştır. Bu mülklerin arasından Evlogi Georgiev tarafından inşa edilmiş Bulgar Hastanesi ve Sv. Panteleimon kilisesini, Bulgar Ruhani okulu binasını, Ortaköy semtindeki eski Eksarhane binasını , Kumkapı, Beyoğlu ve Ortaköy’deki okul binalarını sayabiliriz.

Son yıllarda yeni çıkarılan Vakıflar kanunuyla mülklerin bir kısmının iadesi sağlanmış durumdadır.

İstanbul Bulgar cemaatinin en büyük sorunlarından biri de, eskiden olduğu gibi bir Bulgar okulunun olmaması, bu yüzden gençlerin anadillerini daha zor konuşabilmeleridir. Gelecek nesillere kültürel kimliğin aktarılması için gayret gösterilmesi gerektiği fikri hakimdir. İstanbul Bulgar cemaati, bu eski ve ebedi şehirle uyum içinde yaşamakta, dini geleneklerini ve kültürünü sorunsuz olarak devam ettirmektedir.
Geçmişinden gurur duyan,  tüm dünya ile iletişim kurmaya hazır olan İstanbul Bulgar Cemaati,  burada kendilerini çok daha mutlu bir geleceğin beklediğinin farkındadır.